Bilmek” yetmiyor, “Olmak” da gerekiyor
Bilmek” yetmiyor, “Olmak” da gerekiyor
“Nefis daima pusudadır, kalbe saldırmak için fırsat kollar.” (Şah-ı Nakşibend (k.s)) Lakin nefsin en çok korktuğu şey, kalbe vicdana benzemek ve vicdanın hükmü altına girmektir.
Akıllı kimse, sürekli kendi nefsini sorgulayan ve durmadan ölüm ötesi hayat için çabalayandır. [Tirmizi]
Dünya, insanın elinin altında yumuşak olan ama içinde öldürücü zehir bulunan bir yılana benzer; aldanan akılsız ve bilgisiz ona meyleder, akıllı ve bilgili kimse ise ondan çekinir.
Akıllı bir kimse ameline bakıp kendini nasıl beğenir ki? Aslında amel de Allah’ın bir lutfu olup O’na şükür de yine O’nun ihsanıdır.
Akıllı kimse dünya işini kanaat ve tehir ile, âhiret işini hırs ve acele ile, din işini ise ilim ve cehd ile idare eder. el-Asma’î dedi ki: Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî’yi şöyle derken işittim: “Âkil/akıllı kimse bildiği hakkında da bilmediği hakkında da sorar. Böylece bildiği hususta ilmi sağlamlaşır. Bilmediğini de öğrenir.
Câhil ise (kendisine) öğretilmesinden öfkelenir. Öğrenmeye ise tenezzül etmez, kibirlenip burun kıvırır!”
(İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk 51/408-409; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ 10/41)
Sadece “bilmek” yetseydi, dünya insanın cenneti olurdu.
“Bilmek” yetmiyor, “Olmak” da gerekiyor.
Hayat ileri doğru yaşanıp geriye doğru anlaşılır olmasın diye Dedi Meczup;
Yıllarca aşina olduğun bir cümleyi ancak yaşayınca anlayabiliyorsun. Bir şeyleri okumak
dinlemek, bilmek görmek anlamaya yetmiyor.
Hissetmek ve olmak gerekiyor.
“Akıllı kimse, hayrı ve şerri bilen değil;
Hayrı gördüğünde ona tâbi olan,
Şerri gördüğünde de ondan kaçınandır.”Bişr-i Hâfî (r.a.)