Bu gidiş nereye!
Bu gidiş nereye!
Eskiden büyüdüğümüzü zannedip masumca yaşarken hayatı, büyüyüp “hiçbir şey” ile boğuşup kavga halinde olmak, yorulmak…
Eskiden ne güzeldi. Az olsun öz olsun derdik bir ekmek arasıyla mutlu olurduk. Şimdi herkeste ayrı bir dünya telaşı. Samimiyetsiz dostluklar, menfaat ilişkileri. Güvensizlikler.
Acaba nasip olur mu, bana da iyilik diyen insanlar hala varmı?
Yoksa..!
Birşey istemeyin benden diyen insanlar mı çoğaldı?
Bereket azaldı, paylaşmaktan korkar olduk.
Oysa, biz bilirdik ki, paylaştıkça bereket artar, hayat güzelleşirdi.
Büyüklerimiz demiş ki; Eskiden her şey daha güzeldi. Bir şey ya siyahtı ya da beyaz. Şimdi neyin ne renk olduğu belli olmayan bir dünyada ömrümüzü tüketiyoruz…
Kadınlar utanır erkekler kıskanırdı. Şimdi Mecnun küpeli Leyla şüpheli..
Biz eskiden Hz. Ömer’i örnek alır, onu anlatırdık. Sahi şimdi ne oldu bize? (Fe eyne tezhebun!)
Bu gidiş nereye! (Tekvir 26).
Sakın o ihtirasla istediğimiz servet ve iktidar sizi/bizi gazab vadisine savurmasın!
Çocuklukta ki o masumiyeti neden ve nasıl kaybettik?
İbretli bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
KOMŞU KOMŞUYA SESLENİRKEN DAHİ ZİKİR EDEN BİR TOPLUMDUK BİZ…
“Hu Hu” diye seslenirdik komşumuza…
“Eyvallah” dilimizin pelesengi idi…
“Hay”dan gelip “Hu”ya giderdik…
“Hay, Hay” Efendim !” diye kabul ederdik tekliferi…
“Allah, Allah, Allah, Allah ” diyerek şehadete koşardık Tuna boylarında…
“Allah Allah”, “Sübhanallah”, “Allahu ekber “ idi hayretlerimiz.
Şimdilerdeki gibi “Vaaaauuv” diye ya da “ohaa” diye gayri müslim kırması çığlıklar atmazdık.
“Tövbe estağfurullah” “fesubhanallah” zikri anlatırdı kızgınlığımızı.
“Aman Allahım” derdik “oh my god” girmeden dilimize …
“Salavat-ı Serife” anlatırdı bazen yanlış bir iş yapıldığını…
“Neûzubillah” çekmek idi istemediğimiz bir şey görünce zikrimiz…
“Bismillah”ile başlarlardı her hayrın başı…
“Hay Allah” iyiliğimizi vermeye devam edeydi …
“Allah Allah İllallah , Muhammedun Resulullah” sonrası derdik alkışlarla yiğitlere…
“Maşallah” “Ya sabır” öfkemizin ilacı idi..
“Hasbünallâhü ve ni’mel-vekîl!” diyerek Allah’ı “vekil” ederdik çaresiz kalınca…
“Ya Şafi” dokunurdu yaramıza merhemden evvel …
“İnna lillah” ayeti teselli ederdi geride kalanları…
“Hak’ka yürürdük” eskiden ölmezdik biz…
“Bu da geçer ya Hû!” , “Hoşgör ya Hû!” Hatları süslerdi işyerlerimizin duvarlarını, psikiyatrik ilaçlar dünyamıza girmeden…
Velhasıl kelam…
Eskiden hayatı yaşarken zikrederdik…
Şimdi zikrederken bile o hali yaşayamıyoruz…
Rabbimiz aslımıza rücu ettirsin bizleri…