Dine yönelik ilgi ve alaka artıyor ancak ahlaki değerlerdeki aşınma da yaygınlaşıyor!
Diyanet İşleri Başkanlığı, Din işlerini yöneten ve bu inancın mensubu yurttaşlara hizmet veren tek yasal devlet kurumu.
Diyanet sadece dini bilgiye kaynaklık eden bir kurum değil. Toplumsal ahlakın ve “milli” değerlerin korunmasına yönelik çalışma ve müdahaleleri, aile ve kadına yönelik kapsamlı faaliyetleri, uluslararası alandaki projeleriyle Türkiye içinde ve dışındaki Müslümanlarla aktif bir ilişki içerisinde. Bu yanıyla Diyanet, toplumun büyük çoğunluğuna hitap eden siyasetle ilişki içerisindeki tek dini referans ve hizmet sağlayıcı olması nedeniyle homojenleştirici bir güce de sahip.
Türkiye’de din hizmetlerinin bu kurum aracılığıyla düzenlenmesi görüşü toplumda yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Diğer bazı İslam ülkelerinde yaşanan din kaynaklı sorunların Türkiye’de daha az yaşanmasında, din hizmetlerinin ve din eğitiminin temel bir hak olarak görülüp, dini ihtiyaçların devlet eliyle kamu hizmeti şeklinde karşılanması yolunun tercih edilmesi, İslam’ın bütünleştirici, huzur verici ve barışı sağlayıcı gücünün öne çıkartıldığı, şekilcilik ve sloganlardan uzak, akla ve bilime dayalı bir yorumunun devlet kurumları aracılığıyla yapılmasının etkisi büyüktür.
Son zamanlarda bazı medya organlarına baktığınızda haberlerinin neredeyse üçte birini, bazen yarısını bu tip manipülatif haberler ve din ile ilişkili haberler oluşturmaktadır.
Son birkaç yıldan beri imamlara, din adamlarına karşı saldırılar artmıştır. Yakın geçmişimizde İslam’ın ve Müslümanların gelişme ve ilerlemenin önündeki engeller olarak gösterildiği laik söylemlerden ve uygulamalardan elbette din görevlileri de payına düşeni aldı. Özellikle Türk sinemasında imamlar hastalıklı bir bakış açısıyla beyaz perdeye yansıtılarak toplumun belirli bir kesimi ötekileştirildi, aşağılandı hatta yok sayıldı.
Bizim ülkemizde yıllardır filmlerde, dizilerde imamlar hep kötü, ahlaksız gösterilmiştir. Halk hatta Diyanet camiası da bunu gülerek izlemiş hiç de itiraz etmemiştir. Recep, Şaban, Ramazan gibi mübarek ayların isimleri hep aptal sersem tiplere verilmiş yine Diyanetin ve din görevlilerin bir itirazını duymadık. Dini aşağılamaya çalışanlara karşı ne Diyanet itiraz etmiş ne de devlet bir yaptırım uygulamıştır.
Halkta bir tepki var mı? Hayır. Dini dernek ve vakıflardan bir tepki geldi mi? Duymadık öyle bir şey. İlahiyatçılardan bir tepki var mı? Hayır.
Sosyal hayatın içinde yer almayan, eğitimsiz ve sahtekar imam tiplemeleri üzerinden ‘bütün müslümanlar böyledir’ algısı oluşturulmak istenmektedir.
Ülkemizde son 10 yılda İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatip liseleri, Cami, Kur’an Kursu sayıları hayırsever vatandaşlarımızın destekleri ve din görevlilerimizin gayretleri ile bir hayli arttı. Vatandaş çocuklarının dini bilgi ile donanmış, Vatanını, milletini devletini seven birer nesil yetişmesi umudu ile yaşıyor. “Dine yönelik ilgi ve alaka artıyor ancak ahlaki değerlerdeki aşınma da yaygınlaşıyor.
Dine yönelik ilgi ve alakanın artıyor olması, imam hatip okullarının sayısal olarak çoğalıyor olması, her mahallede camilerin inşa ediliyor olması, Kur’an kurslarının sayısal olarak çoğalması siyaseten görünür bir başarıyı getirirken, çok daha derinde ise önemli bir sorunu beraberinde getiriyor: Kurumlarda ‘nitelik’, dindarlıkta ise ahlaki yozlaşma sorunu.
Günümüzde dindarlık şekil yönüyle arttıkça içi boşalmaya başladı. İbadete yoğunlaşan bir dindarlık anlayışımız var. Namaz kılıyoruz, Umre’ye gidiyoruz, Kuran-ı Kerim’i okuyoruz, gözümüzden yaşlar akıyor. O seccadeden başımızı kaldırdığımızda, ticarete başladığımızda, trafiğe çıktığımızda, ilişkilerimizde başka bir insan oluyoruz. Bundan 10 yıl öncesine kadar mücahit olduğunu iddia edenler müteahhit olunca, biraz önce Allah’la buluşan insan gidiyor, acımasız ve kibirli bir insan geliyor
Gelin son sözü Ali Bardakoğlu hocamıza verelim:
“İslam dininin bu yoğunlukta görünür olduğu bir toplumda, ‘İslam’ın dünya hayatımıza dair temel hedeflerinden biri olan ahlakın da böyle bir toplumda daha az sorunlu alan olması, ahlaki tekamülün de aynı şekilde gözle görünüyor olması’ şeklinde bir beklenti de doğmaktadır. Halbuki bugün bir kısmı medyaya da yansıyan olaylar ve içinde yaşadığımız dünyada olup bitenler, durumun hiç de bu beklentiye uymadığını gösteriyor.” (Yüzleşme, Sh. 273, Kuramer Yay.)