İlmi ilimsizleştiren ilimsizler var
İlmi ilimsizleştiren ilimsizler var
Sözde İlahiyatçının birisi Kur’an-ı Kerim’de çiçek, okyanuslar, galaksiler hakkında bir şeyler aramış ama bulamamış. Belki de gözleri kör, kulakları duymaz, dili söylemez olmuştur.
Kuran’ı Kerim’in sadece müşriklerden bahsettiğini söyleyerek, Kuran’ı Kerim’i küçük görüp tam bir reformist ilahiyatçı kafası ile hakaret etmiş ve atıfta bulunmuş. Unutma ki, Kuran’ı Kerim senin gibilereden de bahsediyor.
Gören kör, duyan sağır, bilen dilsiz, zavallılar var. İlmi ilimsizleştiren ilimsizler var. Kur’andaki esasları gözardı etmek kendi yaratılışını inkar demektir.
Şahsımında eğitim öğretim aldığı, binlerce gencin hayalini kurduğu fakültede hoca sıfatlı böyle şahsiyetlerin bulunması beni derinden üzdü.
Peygamberi, Kur’an’ı tanımayan hocalar
İslam’ı yıkmak üzere seferber olmuşlar sanki. 70 papaz 70 haham birleşse bu dinden çıkmış sapkınlar kadar İslam dinine ve Ümmeti Muhammed’e (sav) zarar veremezler.
Türkiye’deki bazı ilahiyatçıların en büyük zihni sorunu, ayetler hakkında kelam ederken kendilerini imtihandan beri zannetmeleridir. Yaradan kelamını doğru anlamada peygamberler ile bile aşık atabilecek aşırı özgüven en büyük çıkmazları.
Kur’an’a dil uzatan hadsizin mensup olduğu camia kendi pisliğini kendi temizlemelidir. İlim olarak ortaya atılan iddianın elbet bir geçerliliği yoktur, lakin ilmi olarak cevap vermek elzemdir. Bütün ilahiyat camiası bu konuda kendini mükellef hissetmeli.
Elmalılı Hamdi Efendi şöyle yazıyor:
“Azamet-i Kur’ân beni eritti. O benim öteden beri iman edegeldiğimden daha büyük bir mucize olduğunu her lahzada isbat ettikçe ediyor.”
“Gerek Sûre-i Bakara’nın nihâyetlerinde ve gerek Sûre-i Âl-i İmrân’ın bidâyetlerinde o kadar derin ve o kadar muʻdil ve yüksek hakāik ve meʻârif-i ilâhiye karşısında kaldım ki, imdâd-ı ilâhîye sığınarak geceleri gündüzlere katıp uğraştım. Anlayabildiğim kadar îzah etmekten kendimi alamadım (…)
Sûre-i Âli İmrân’ın başı büsbütün ilmî, usûl, kelâm, hikmet, tasavvuf, fünûn-ı tabî’iye, ictimâ’iye ilh. her şey. Dîn-i İslâm’ın isbât-ı hakkiyeti, mes’ele-i İsâ’nın halli, neler neler…”
Velid b. Müğîre, Kur’ân’ı duyduktan sonra “Böylesi cin şiirlerinde bile söylenmemiştir” demiş.
Ya Hurûf-u mukattaayı duyunca “Biz bittik!” diyen Ebu Süfyan’ın anladığı i’câz ne idi?
Ya biz nasıl eriyebiliriz?
Kuranı yüzüne doğru okuyamayan bizlerle o manaları, i’cazları anlayanlar arasında uçurum var. Ama iman, ihlas, amel büsbütün farklı şeyler. Biz de bunlar da iyi olmaya gayret etmeliyiz sanırım.
Sonuçta tüm ilimlerin gayesi imanı kuvvetlendirmek olmalı. Yoksa ilmin anlamı ne.
Selam ve dua ile…