Kasap et derdinde koyun can derdinde
Bu günlerde görsel medya, yazılı medya ve sosyal medyanın en önemli gündemi siyasilerin akraba eş ve dostlarının çeşitli kurum ve kuruluşlara atanmaları sanırım.
Yandaş medya olarak lanse edilen bir takım medya kuruluşlarında; CHP’li belediye başkanının kardeşi genel müdür oldu, damadı daire başkanı oldu, başkanın kendisi şu yönetim kuruluna başkan oldu, havuz medyası olarak söylenen bazı medya kuruluşlarında da AKP’ li belediye başkanı şu yönetim kurulu başkanı, hatta Cumhurbaşkanının damadının bakan olması gibi haberler baş sayfaları süslemekte.
Bırakalım bu tür kısır tartışmaları. Bırakalım şu bunu atamış, bu şunu görevlendirmiş. Atanan ve görevlendirilen kişiler görevini layıkıyla yapıyor mu?. Hemen hemen bütün bakanlıklarda onlarca işe gelmeden maaş alan bürokrat var. Görevden alınan bakan yardımcıları, müsteşarlar, müsteşar yardımcıları, genel müdürler hatta daire başkanları eğer bir üst unvanlara atamaları yapılmamışsa şuan ne yapıyor dersiniz? Genel müdür ya da genel müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken, görevden alınarak kariyer uzmanı olarak atanan bürokratlar şuan uzman olarak görev yaptıklarını mı düşünüyorsunuz? öyleyse sizce ne yapıyorlar? Hatta il müdürü ya da il müdür yardımcısı iken görevden alınarak araştırmacı olarak görevlendirilen bürokratlar il müdürlüğünde çalışıyorlar mı dersiniz?
Aslında bu tür haberler vatandaşı fazla alakadar etmiyor. Vatandaş eğer çalışıyorsa, eline üç beş kuruş maaş geçiyorsa maaşını aldığında, kredi kartına şu kadarını yatıracağım, ev kirası, elektrik, su, doğalgaz, telefon faturalarına şu kadarını yatıracağım, kurban bayramı geliyor, yılda bir defa da olsa Allah rızasını kazanabilmek için kurban kesecek ona vereceği paranın miktarını, evde bakmakla mükellef olduğu çor-çocuğuna bayramlığın derdinde. Anlayacağınız, “Kasap et derdinde koyun can derdinde“
Üzüntüyle söylüyorum ülke adeta toz duman içinde, herkes gelecek günler için endişeli. Vatandaş siyasetçilerden, siyaseti bir kenara bırakıp, huzurlu bir Türkiye inşa etmelerini istiyor.
Herkes şikâyetçi, bize ne oldu böyle ? Kiminle konuşsak dert küpü olmuş. Hep hırsız suçlanır diye bir laf vardır. Ev, iş sahibinin hiç mi yok suçu elbette var. Aslında ferdi ve toplum olarak bizi biz yapan tüm kadim değerlerden kopmuş bulunuyoruz. İbadetsizlik had safhaya ulaşmış. Yapılan ibadetler de bizi kötülüklerden alıkoymuyor.
Gidişat hiç iyi değil. Çözücü, kalıcı önlemler alınmalıdır. Ekranlardaki, pembe tablolar, toplum dertlerine derman olmuyor. Kısacası memur, işçi, amir emekli, işveren, idareci, yöneten, yönetilen herkes sıkıntılarla boğuşuyor…
Maddi sıkıntılardan dolayı çok genç evlenemiyor. Evlilik zinanın panzehiridir. Zinada büyük patlama var. Seyyar tefeciler, belki bankaları geçmiş her şeyde denetimsizlik var. Milyonlarca insan Elektrik, su, doğalgaz, telefon, kredi kartı borcunu ödeyemiyor.
Dış hainler, iç sütü bozuk taşeronlar ülkemizi batırmaya çalışırken, kuşatılmışken, birlik beraberliğe çok ihtiyaç var. Var olan insanlar hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız. Bir Toplumda veli de deli de olabilir. Kucaklayıcı dil kullanmak erdemli bir anlayış olup ayrımcılığında panzehiridir.
Allah huzurumuzu bozmasın idarecilerimizi mülkü millet hakkında hayırlı işler yapmaya muvaffak etsin. Yalan söylememek, gıybet etmemek, iftira atmamak, haram yememek, kandırmamak, kandırılmamak, kibir taşımamak toplumun temel taşlarıdır.
Havaya, suya, toprağa cemre düştüğü gibi Rab’bim, insanlarımızın kalbine de merhamet, sevgi, kucaklaşma, yarınlara ümitle bakma şuuru nasip eylesin…
Selamla kalın, selamette kalın.